Kent Havası - Genel - Blog

Türküler

Youtubeda dolaşırken izlenme sayılarına baktığımda hep az izlenmelere sahip ama anlatılan duygu ve hislerin çok yoğun olduğu yaşanmışlıkların adı sanki türkü. Ama şarkılar ve bazı sözlerin nağmeli söylenmeleri(!) hiçbir zaman türküler kadar olmamakta. Nedense izlenme hep daha fazla ama. Bana göre türküler yaşanmışlıkları anlatıyor ama diğerleri yaşanmış gibi olanları. Fark bu bence. Mesela acem kızı türküsü ben ilk defa duydum böyle bir iltifatı. Sevdiği kimseyi benzetilecek en güzel ve doğal güzelliklere benzetiyor. Seni seven oğlan neylesin malı, yumdukça döker gözden mercanı, burnu fındık ağzı kahve fincanı şeker mi şerbet mi bal acem kızı. Mükemmel tasvir. İnsan hayalinde hemen naif, nazik, hanım hanımcık bir güzellik beliriyor. Kötü düşüncenin olmadığı saf duygu. Mesela yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar türküsü. Bu türkü de aile hasreti ile hasta olan ve eşinden gördüğü sıkıntıları anlatan bir yaşanmışlık. Bu kızın isminin zeynep olduğu ve bu hasretten vefat ettiği anlatılır. Sarı gelin türküsü var mesela. İki rivayet var ama yaygın olanı Erzurumlu bir delikanlının hristiyan kıpçak beyinin kızına duyduğu aşk. Ve daha birçokları. En çokta mihriban türküsündeki sözler bana farklı gelir. Lambada titreyen alev üşüyor nasıl bir duygu nasıl bir benzetme. Alev sıcak herşeyi yakar ama yârin hasreti o ateşin dahi üşümesine sebep oluyor. Yani yakan bir nesne ama özü soğuktan donmak üzere hasretten. İşte böyle farklı sözler izler taşıyor türküler. Hepsi ayrı ayrı kültür ve yaşanmışlık içeren bir nevi kentin yöresel havası sanki türküler.